Tanrılar Kıbrıs’ı bırakıyor (mu?) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
KıbrısKöşe Yazarları

Tanrılar Kıbrıs’ı bırakıyor (mu?)

Burak Karataş

Büyük şairleri severim, onlardan sıkça söz etmeyi de… Tıpkı bu yazının başlığını esinlendiğim Kavafis gibilerini anmayı ve anlatmayı çok sevdiğim gibi. En sevdiğim yazılarım da genelde edebiyat üzerine yazdıklarımdır ama, gelin görün ki ülkemizde buna pek sık yer verilmez.

Çünkü bizler, politikanın sanattan daha üstün tutulduğu arkaik toplumların birer ürünü olarak yetiştirildik. Bu nedenle durduk yere birinin sanat yazısı yazması buralarda oldukça tuhaf karşılanır. O kişi ya siyasetten “kaçıyordur” yahut darbe olmuştur, yazar kişisi de mecburen “sanata dönmüştür”…


Vallahi fırsatını bulsak her birimiz siyasetten kaçarız ama laf ola beri gele düzenine göre yaşıyoruz, bu da bizi siyasetin tam göbeğinde tutuyor her daim.

Dikkat ediniz, “siyaset” diyorum deminden beri, “politika” değil.

Çünkü bizler, Doğu’da “siyaset” yaparız. Yani “seyislik”. Yani, at yetiştiriciliği!

“Onlar” ise, Batı’da “politika” yaparlar. Yani, “şehir yönetme sanatı”.

Onlar için politika şehir için yapılan ve şehirlilerin yaptığı bir uğraştır…

Bizde ise köylülerin köyden gelen geniş halk kitlelerine (merhum Falih Rıfkı, “kara kalabalıklar” derdi) rant sağlayabilmesine verilen addır tüm bu keşmekeş…

Düşünsenize, söz gelimi Meclis’te sadece Lefkoşalıların bulunduğunu? Herhalde kıyamet kopardı. İşbu nedenle, dünya “demokratikleşme” kavramını genelde “eşitlik” düzleminde ele alır ve insanlara fırsat sunar… “Küreselleşme” denilen olgu da elbette bundan ayrı düşünülemez.

Bizlerse tüm bunlardan elde edebildiğimiz nimetlerden faydalanır, sonra da… Ardımıza dönüp bakmayız bile…

Bu yüzden “Batılı emperyalistler”, sürekli bizimle ve bizim sorunlarımızla uğraşır, çözüm üretmeye gayret ederler, çünkü dünya bir bütündür ve paylaşım “herkes”in hakkıdır…

Ama biz de tüm bunlara karşı her daim “alarm halinde” oluruz, milli birlik ve beraberliğimize birileri yine kastetmiştir, tüm bu yaşananlar sonucunda zafer yine bizim olacaktır, falan filan…

Bunları yazarken, söylerken onların ilminden, teknolojisinden faydalanmışız, ne fayda! Güler geçeriz.

Kefere kim yahu, o bizden korksun…

Korkuyor zaten! Bre o yüzden sizinle uğraşıyorlar… Çünkü bu gidişle, ya onlar size benzeyecek, ya siz onlara… Aha buna da “sentez” derler.

İşte bu salvolar, bir 20 Temmuz günü bu adada gerçekleşecek. Yaşanacakları görmeden yazdım çünkü görmeme gerek yok. Doğrusu kimlerin Meclis’te kalıp kalmayacağıyla da ilgilenmiyorum, kimlerin sınırda el ele sıkışması ihtimalinin olup olmadığıyla da… Çünkü kendi zihniyetimizi değiştirmediğimiz sürece birilerinin bize açtığı kanallardan ilerlemenin bizi mutlak olana götüremeyeceğinin bilincindeyim.

O zaman ne yapıyoruz? Hadi bakalım, siz törenleri, tankları, karşılıklı nefreti izliyorsunuz, biz de kitap okumaya dönüyoruz. (Bakalım hangi kötü niyetli “halkı ötekileştirdiğimi” iddia edecek? Merak ederim.)

Çünkü politikanın olmadığı yerlerde dönülebilecek tek sığınak, sanattır.

Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar